Benim için çok değerli olan bir kitabı sizlerin huzuruna
sunmaya karar verdim. Bu kitap öyle bir kitap ki sizi oturduğunuz yerden farklı
diyarlara atacak, farklı maceralara sürükleyecek bir şaheser. Öyle bir şey ki
okurken tüyleriniz diken diken olacak, siz farkına varamadan parmaklarınız sayfaları kendiliğinden çevirecek. Öylesine sihirli, öylesine büyülü...
Sizlere şunun garantisini kesinlikle verebilirim ki sayfaları çevirirken asla sıkılmayacak, göz açıp kapayıncaya kadar bitireceksiniz. O sahnelerin içine girip o hayatın içine dalmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız. Kitap hakkında düşüncelerime geçmeden önce sizlerle arka kapak yazısını paylaşayım.
Arka kapak:
Kitabın dili:
Bu şaheser kitap ilahi bakış açısı (Üçüncü tekil şahıs) ile yazılmış. Satırları birbiri ardına kovalarken, karakterlerin yaptığı konuşmalar kolayca anlaşılabiliyor. Betimlemeleri ise az öz; ama insanı derinden etkileyen satırlara sahip. Karakterin konuştukları diyalogları kolayca anlayabileceğimiz şekilde sayfalara dökmüş yazar. Bu kitabın bir de şöyle harika bir yönü var ki sadece tek bir karaktere bağlı kalmıyorsunuz. Her karakterin ruh haline hakimiz. Duygu ve düşüncelerini rahat bir şekilde anlayabileceğinizin garantisini verebilirim. Sıkılmadan çabucak bitirebileceğiniz bir kitap.
Kitaba kendi yorumum şudur: Ben yazarın Müslümanlığa bir ilgisi olduğunu ve hep bir arayış içerisinde olduğuna inanıyorum. Kitabı okurken bana bunu çağrıştırdı. Tabii sizde farklı izlenimler de bırakabilir. Bir de kitapta geçen Kral, pazarcı ve billuriyeci var. Hep Santiago yolunu kaybettiği anda onun karşısına çıkıyor ve umudunun söndüğü bir zamanlar da ona umut veriliyor. Bu saydığım karakterler size kimi hatırlattı? Ben bunu Hızır (A.S)'ma çok benzettim. Zor durumunda kaldığımız da "Yetiş ya Hızır," deriz, değil mi? İlahi bir çağrı bekleriz.
Kitapta geçen Kral, billuriyeci ve pazarcı bana bunu anımsattı. Çoban'ın hiç aklında yokken Kral onun karşısına çıkarak, Kendi Menkıbe'ni bulmasına teşvik etti. Pazarcı güzel gülümsemesini sunarak durmadan, yılmadan yoluna gitmesi için gereken enerjiyi verdi. Billuriyeci yanında işe başlamasını sağlayarak hem para hem yatacak bir yer hem de Çoban'a istek ve arzuların değerini gösterdi. Şimdi bunlar burada bir nevi Hızır görevi görmüyor mu? Hep ne oldu? Santiago umutsuz olduğu anlar da karşısına çıkıp ona destek oldu.
Yazarın hayatıyla ile ilgili bilgilere kısaca buradan ulaşabilirsiniz...
Kitapta aldığım notlara kısaca buradan ulaşabilirsiniz...
Sizlere şunun garantisini kesinlikle verebilirim ki sayfaları çevirirken asla sıkılmayacak, göz açıp kapayıncaya kadar bitireceksiniz. O sahnelerin içine girip o hayatın içine dalmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız. Kitap hakkında düşüncelerime geçmeden önce sizlerle arka kapak yazısını paylaşayım.
Arka kapak:
"Simyacı, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo
Coelho'nun üçüncü romanı. 1996 yılından bu yana Türkiye'de de çok okundu, çok
sevildi, çok övüldü bu kitap. Bir büyük Doğu klasiği olan Mevlana'nın ünlü
Mesnevisinde yer alan bir küçük öyküden yola çıkarak yazılan bu roman,
yüreğinde çocukluğunun çırpınışlarını taşıyan okurları için bir 'klasik' yapıt
haline geldi.
Simyacı İspanya'dan kalkıp Mısır piramitlerinin eteklerinde
hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının öyküsü.
Ama aynı zamanda bir 'nasihatname'
'Yazgısına nasıl egemen olacaksın?' Gibi sorulara yanıt arayan bir yaşam
ve ahlak kılavuzu. Mistik bir peri masalına benzeyen bu romanın, dünyanın dört
bir yanında bunca sevilmesinin gizi, kuşkusuz bu kılavuz niteliğinden kaynaklanıyor.
Simyacı'yı okumak, herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp
güneşin doğuşunu izlemeye benziyor.
Kitabın özeti:
Yazar kitapta cümlelerine, "Delikanlının adı Santiago
idi..." diye başlıyor. Kitapta başkarakterimizin mesleği çobanlık. Ve bir
gece eski bir kilisede ikinci kez gördüğü rüyayla hayatının nasıl değişmeye
başladığını anlatıyor.
Endülüs'ten kalkıp Mısır'a kadar gelmeden önce bir krala
rastlıyor. Kral Çoban'a yapacağı yolculukla ilgili bazı sözler anlatıyor ve
eline iki taş veriyor. Bu taşların Kendi Menkıbe'sini aramaya giderken ona
yardımcı olacağını dile getiriyor.
Çoban Mısır'a ayak bastığında talihsizlikler peşini bırakmıyor
ve orada bir billuriyeciyle tanışıyor. Onun yanında bir yıl gibi çalışmasının ardından kendi hazinesini aramak için çöl yollarına düşüyor. Bu çöl
yolculuğunda farklı hayalleri ve istekleri olan insanlar tanıyor. Ama içlerinde
tanıdığı öyle biri var ki bir bakışıyla, bir gülümsemesiyle Çoban’ın kalbinde taht
kurmayı başarıyor.
Kendi Menkıbe’sini ararken yaşanılan olaylar zincirinde
hazinesini aramaktan hiç vazgeçmiyor ve hiç beklemeyeceği yerde onun karşısına
çıkıyor.
Kitabın dili:
Bu şaheser kitap ilahi bakış açısı (Üçüncü tekil şahıs) ile yazılmış. Satırları birbiri ardına kovalarken, karakterlerin yaptığı konuşmalar kolayca anlaşılabiliyor. Betimlemeleri ise az öz; ama insanı derinden etkileyen satırlara sahip. Karakterin konuştukları diyalogları kolayca anlayabileceğimiz şekilde sayfalara dökmüş yazar. Bu kitabın bir de şöyle harika bir yönü var ki sadece tek bir karaktere bağlı kalmıyorsunuz. Her karakterin ruh haline hakimiz. Duygu ve düşüncelerini rahat bir şekilde anlayabileceğinizin garantisini verebilirim. Sıkılmadan çabucak bitirebileceğiniz bir kitap.
Kitabın Bizlere Öğütlediği Nedir?
Size şunu içtenlikle ve tüm samimiyetimle söylemeliyim ki bu
kitap bir başka. Okurken duygulandım, ağladım, sevindim, üzüldüm. Kısacası her
türlü duyguyu tek bir kitapta fazlasıyla yaşadım. Öyle oldu ki bazı yerlerde
başım döndü ve bilincimi kaybettim. Kitap iki bölümden oluşuyor ve sürükleyici bir şekilde akıp gidiyor.
Simyacı benim klasik kitapların içinden ilk okuduğum kitap.
Derinden etkilenmemek elde değil. Her sayfası gizli bir hazine. Okurken
düşündüm; düşündükçe daha önce göremediğim güzelliklerin farkına vardım.
Bu kitap bizim asla kendi hayallerimizi, isteklerimizi
görmezden gelmeyip; tüm zorluklarıyla, engelleriyle üstesinden gelmemizi ve
peşinden gitmemizi söylüyor. Hayatımızın birçok yerinde bize gösterilen
işaretleri görmemezlik yapmayıp onların ne anlama geldiğini, ne anlatmak istediğini
öğretiyor. Boş gözlerle bakmayıp nasıl derin bakıp görmemiz gerektiğini
anlatıyor.
Kitabı okurken birçok yerde mektup kelimesinin geçtiğini
göreceksiniz. Bunu biraz düşündüm ve şu sonuca vardım. Mektubu bir kâğıda yazıldıktan sonra dört tarafı
kapalı bir zarf içine koyarız. Açılıp bakılmadığı sürece kimse içinde ne
yazdığını bilemez. Kimseye söylemek istemediklerimizi ona yazar saklarız.
Karakterlerimizin hep bir gizli; ama gerçekleştirmeye cesaret edemedikleri
arzuları var. Ve bundan hep 'mektup' olarak söz ediyorlar. Herkesten
gizlediğimiz; ama gerçekleştirmekten korktuğumuz... Hep gizli olmasını istediğimiz
ve herkesten sakladığımız... İşte yazar hep buna değinmiş. Ve kendi içerisinde
hep bir arzunun kaldığını ve onu gerçekleştirmekten korktuğunun işaretini
vermiş.
Bizim de hep kurduğumuz ve gerçekleştirmekten korktuğumuz
hayallerimiz yok mu?
Kitaba kendi yorumum şudur: Ben yazarın Müslümanlığa bir ilgisi olduğunu ve hep bir arayış içerisinde olduğuna inanıyorum. Kitabı okurken bana bunu çağrıştırdı. Tabii sizde farklı izlenimler de bırakabilir. Bir de kitapta geçen Kral, pazarcı ve billuriyeci var. Hep Santiago yolunu kaybettiği anda onun karşısına çıkıyor ve umudunun söndüğü bir zamanlar da ona umut veriliyor. Bu saydığım karakterler size kimi hatırlattı? Ben bunu Hızır (A.S)'ma çok benzettim. Zor durumunda kaldığımız da "Yetiş ya Hızır," deriz, değil mi? İlahi bir çağrı bekleriz.
Kitapta geçen Kral, billuriyeci ve pazarcı bana bunu anımsattı. Çoban'ın hiç aklında yokken Kral onun karşısına çıkarak, Kendi Menkıbe'ni bulmasına teşvik etti. Pazarcı güzel gülümsemesini sunarak durmadan, yılmadan yoluna gitmesi için gereken enerjiyi verdi. Billuriyeci yanında işe başlamasını sağlayarak hem para hem yatacak bir yer hem de Çoban'a istek ve arzuların değerini gösterdi. Şimdi bunlar burada bir nevi Hızır görevi görmüyor mu? Hep ne oldu? Santiago umutsuz olduğu anlar da karşısına çıkıp ona destek oldu.
Kitabı okurken benim anladığım ve kitabın bana kattıkları
bunlar. Sizler daha farklı anlamlar çıkarabilirsiniz. Klasik kitapların bu
yönlerini çok seviyorum. Herkes de farklı anlamlar ve izlenimler bulunabiliyor.
Yazar bunları o kadar güzel şekilde yazmış ve yapmış ki okurken bizler anlamadan aklımıza kazınıyor.
Ben kitapta eleştirecek bir yön bulamadım. Tek bir yanlışı yok. Mantık hatasına rastlamadım. Yazarın kalemi tutarlı. Bir kez daha tekrar ediyorum: Son derece son derece mükemmel bir kitap!
Ben kitapta eleştirecek bir yön bulamadım. Tek bir yanlışı yok. Mantık hatasına rastlamadım. Yazarın kalemi tutarlı. Bir kez daha tekrar ediyorum: Son derece son derece mükemmel bir kitap!
Kitabın birçok yayınevinden çıkan birçok çevirisi var. Bende
olan Can Yayınların’dan çıkan 137. baskı. Çevirisi gayet hoş olmuş, anlatımı kolay;
anlamayı kolaylaştırmış. İsterseniz bu yayınevinden çıkan baskıyı da tercih edebilirsiniz. Bunu da özellikle belirteyim.
Evet, benim kitap hakkında görüşlerim ve yorumlarım bunlar. Sizler okuyup da farklı anlamlar çıkarırsanız lütfen, benimle paylaşmaktan geri kalmayın. Biliyorsunuz ki fikirleriniz benim için çok önemli. Şimdilik bu kadar.
Yeni ve bir sonraki kitap yorumunda görüşmek üzere!
Evet, benim kitap hakkında görüşlerim ve yorumlarım bunlar. Sizler okuyup da farklı anlamlar çıkarırsanız lütfen, benimle paylaşmaktan geri kalmayın. Biliyorsunuz ki fikirleriniz benim için çok önemli. Şimdilik bu kadar.
Yeni ve bir sonraki kitap yorumunda görüşmek üzere!
Yazarın hayatıyla ile ilgili bilgilere kısaca buradan ulaşabilirsiniz...
Kitapta aldığım notlara kısaca buradan ulaşabilirsiniz...

DönüştürDönüştür İfade Kullanİfade Kullan