Öngörü Serisi 4.Kitap Keder (Kitap Yorumu)

Herkese merhaba.  Bugün sizlere Keder'in kitap yorumunu paylaşacağım. Öngörü Serisinde artık iplerin yavaşça koptuğunu, kartları son kez açmaya yaklaştığımızı göreceğiz. Kitap yorumlarına geçmeden önce arka kapak yazısıyla başlayalım.

Öngörü Serisi 4.Kitap Keder Yatay Sayfalar



Arka kapak yazısı:

"İrlanda kıyısını ilk kez gördüm. Sarp kayalıklar dehşet içinde titrememe neden oldu. Uzun zaman önce, nasıl kimse fark etmeden Gancanaghlar'ın burayı evleri yaptığını aklım almıyordu. Soğuk, yosun kaplı yapı Gancanaghlar diye bağırıyordu bangır bangır. Yere düşen taşların arasındaki gölgelere baktığımda ölümsüz peri hatlarının kayayı tutmuş olduğunu ve gemimizin yanlarına gelmesini beklediğini hayal ettim.

Yüzümü gökyüzüne kaldırdım ve yağmurun beni yıkamasına izin verdim. Korkudan alnımda biriken soğuk teri götürmüştü."

Evie, Reed ve arkadaşları Gancanaghlar'dan kaçıp Zephyr'in adasına gitmişlerdi. Ancak Brennus onları bulmayı başarmış, Evie'yi yeniden elde edebilmek için planlar kurmaya başlamıştı. Evie artık Berennus'un ne kadar ileri gidebileceğini bildiğinden korkuyla gelecekleri ânı beklemekteydi. Evie'nin bilmediği şey ise Serafim olan babası Tau'nun onu aradığıydı.

Peki ama Evie hem Russell ile olan geçmişlerinin sırlarını çözüp hem de kendisini koruyabilecek miydi?


Kitap özeti:

Evie'nin boynuna kederin ipi düğüm olmuş, ilmek ilmek atılmıştır artık. Hayatında ve diline yabancı olduğu tek bir söz vardır: Baba.

Hiçbir zaman babasını görmeyeceğini düşünmüştür. Onun için baba kavramı Jim dayısından ibarettir. Ama artık zaman olanca düzenini kaybettiğinden beri doğru bilinenler yanlış, yanlış bilinenler de doğru olarak hayat kaderine yazılmıştır.

En büyük korkusu başına gelecektir. Reed, soğuk bedenli katil olan zehirli bir tene sahip Brennus'un insafına kalmış vaziyettedir. Meleğinin gülüşüne, sıcaklığına, sevgi dolu kollarına hasret kalırken; sahneye başka oyuncular dahil olur. Öyleki aklına hiç gelmeyecek kişilerin aslında tüm zamanların da ruhuna izler bıraktığını fark edince, kendini boşluk da sallanmış olarak bulur.

Tüm sorunlar üst üste gelirken, Evie nasıl başa çıkacağını bilemeyecektir. Güç Melekleri ve Serafimler tarafından engellenirken, Reed'i Gancanaghlar'dan kurtarmak hiç de kolay olmayacaktır. Melekler'in, Gancanaghlar'ın, Sürgünler'in, Periler'in dünyasında kaybolmuş yolunu bulmak için Evie sınırlarını zorlamaktan hiç çekinmeyecektir.

Artık herkesin Evie'den korkma zamanı gelmiştir.


Kitap hakkındaki yorumum: 

Genel yorumlara başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki serinin birinci kitabından itibaren herkeste Evie'ye aşık olmalıyım gibi bir kafa var. Böyle bir şey neden var hiç anlamadım. Yani artık bu biraz sıkıcı olmaya başladı gibi. Hadi Russell'ı geçtik diyelim başımıza Brennus gibi bir psikopat çıkmıştı. Yalnız Brennus'un o sadistliği hoşuma gidiyor ya. Şeker gibi duruyor onda. Şimdi başımıza bir tane daha çıktı ve bu da gözlerimizi devirmemize neden olmadı değil.

Ama sevindirici haber şu ki Russell artık Evie'yi,  Reed ile birlikte görünce eskisi kadar kalbi acımıyor; rüyalarında gördüğü güzel kadının kim olduğundan haberdar olmadığı zamanlar bile kalbinin özlemine engel olamazken daha da fazla olabilirmiş gibi her şey tepetaklak olmak zorunda kalıyor. Şimdi ise onu karşısında canlı şekilde görmek ve kim olduğunu öğrenmek, Russell'ı tükürüğünün boğazına kaçmasını umursamayacak kadar şaşkın bırakıyor.

Anya Russell'in Aspire'sidir.  Kalpleri birbirine mühürlemiş anlamına geliyor. Russell biraz çelişkili durumda olduğundan olayları iyice eline yüzüne bulaştırmak tam da ondan beklenecek hareket. Russell dünyaya yeniden geldiğinde bu gerçeği unuttuğundan, ilk başta hatırlamayacak; ancak Anya'yı içi acıyarak ret edecek, geldiği yere dönmesini söyleyecektir. Anya cennetten geldiği için yeni doğmuş bebek kadar savunmasız olduğundan, dünya hakkında hiçbir şey bilmiyor. Russell ona kötü davranırken bazı kırıcı sözler kullanacak ve işler tahmin ettiği gibi olmayacaktır. Anya bir Taht meleği. Karmalar Tahtlar'ın en usta olduğu konulardan biridir. Tabiri caizse Russell'ın anasından emdiği sütü burnundan getirecek. Siyah saçları, yeşil gözleri ve kendisini yenilmez kılan okuyla; Anya tüm güzelliğiyle karşısında dikilecektir.

Dördüncü kitap diğer kitapların bilindik standartlarından sıyrılıp yepyeni yazım tarzıyla karşımıza çıkıyor. Kurguya birçok yeni karakter dahil oluyor. Ve okurken, "Nasıl ya," deyip kalabiliyoruz. Yeni karakterlerin bulundukları konum da ise farkında olmadan başımızı onaylar şekilde sallıyoruz.

Tau, Xavier, Cole ise aramıza yeni katılan diğer kişiler. Tau, Evie'nin babası olarak rol alırken, Cole'de arkadaşlarından birisidir. Ama Xavier tüm ezberleri bozarak, Evie'nin karşısına çıkıyor. Tuhaf bir tip. Zaten bu saydığım isimlerin hepsi ayrı bir ayar. Serafim oldukları ve herkesten üstün oldukları için böyle bir caka satıyorlar, burunları bir kalkık ki anlatamam. Ve tabii ki o meleklere özgü donukluk yüzlerinde yok değil. Tau, Evie'nin babası olmasına karşın sanki ona askerlerinden biriymiş gibi davranıyor. Hikayeye dördüncü kitapta girmesine rağmen Evie'nin arkadaşlarını yok sayıyor ki bu isteğine çok kızdım.

Gelelim Xavier'e. Brennus bile onun yanında yanında melek kalır. Böyle mi kendinden tiksindirir bir melek ya. Kibirli konuşmaları, sevgili Reed'imize tepeden bakması... Okurken sinir krizleri geçirmedim değil. Neyseki Reed ona ağzının payını vererek yüreğime su serpmiş oldu.

Kitapta en çok üzüldüğüm yer Reed'in Gancanaghlar'ın etkisi altına girmesi. O bizim güçlü meleğimiz, Evie'ye zarar vermekten deli gibi korkan kişi gitti; yerine cani, vahşi, akılsız bir kukla geldi. Okurken bu kısımlarda ağlamaktan aynı sahneyi birkaç defa okumak zorunda kaldım.

Yazar bize bu kitapta bir sürpriz yaptı ve Reed'in ağzından bölüm yazdı. Onun gözünden Evie'ye olan aşkını dinlemek tarifi imkansız olan duygular yaşattı bana. Size de yaşatacağından yüzde yüz eminim. Ki ben bir kitapta çoklu anlatımı sevmezken, o kısımlar beni büyüledi.


Kitabın dili:

Bu kitapta iki ve üçüncü kitaptan farklı olarak; iki anlatıcı yerine üç anlatıcı var. Müdavimlerimiz; Evie, Russell iken onlara bir kişi daha eklendi. Ve o kişiyi gururla sunuyorum: Reed. Yazar bu kitapta da akıcılıktan, kaliteden hiç ödün vermemiş, aynı çizgi ile ilerlemeye devam etmiş. Üç anlatıcı da birinci tekil anlatımıyla hikayeyi anlatmaya devam ediyorlar.


Sizlere vedamı kitabın en can alıcı yerlerinden bir olan sahneden alıntı paylaşarak son vereceğim.


Parmağım göğsüne değerken ona doğru fısıldadım. "Yıldızların ateş olduğundan...." Elim sanki için için yanıyormuş gibi parlamaya başlayarak Reed'in etinden zehir çekmeye koyuldu. Kanadımda bir şey kırılırken onunkinin iyileştiğini gördüm.

Reed bir adım geri sendeleyip ben ona tamamen bağlanamadan önce aramızdaki dokunuşu kopardı. Sersemlediği için başını salladı. Sanki aklındaki örümcek ağlarını temizliyordu. Yine ona doğru gidip yumuşak sesle konuştum. "Güneşin döndüğünden..." Elimi omzuna koyduğumda tenindeki kanlı diş izlerinin iyileşerek yine pürüzsüz olduğunu gördüm.

"Gerçeğin yalan olduğundan şüphe duy..." Reed'e doğru düştüm. Bana sarılarak göğsüne bastırdı. "Ama sevgimden şüphe duyma asla..." Sesim, boynumdaki ve göğsümdeki diş izlerinden kan akmaya başladığında kesildi. Reed'in mükemmel yeşil gözlerine bakarken tüm kuvvetim gitmişti.

Ve o anda Reed'in kulağıma doğru fısıldadığını duydum. "Seni en güzel ben severim, en güzel ben inan." Bana sımsıkı sarıldı...



Blogger tarafından desteklenmektedir.